TÜRK EDEBİYATI 12


CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra, 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, her alanda olduğu gibi edebiyat ve sanatta da yeni bir dönem başlamıştır.

Cumhuriyet döneminde dilin yalınlaşması, özleşmesi çalışmaları hızlanmış; sürüp gelen dil tartışmaları, Türk Dil Kurumu'nun kurulmasıyla bilimsel bir zemine oturtulmuştur. Dil devrimiyle birlikte Türkçe ve Türk edebiyatı gerçek macerasına girmiş;milliyetçi, halkçı, yenilikçi, modern sanat ve edebiyat görüşlerinin benimsendiği bir edebiyat doğmuştur.

Bu dönemde edebiyat, millileşme akımının devamı olarak hızlı bir gelişme göstermiştir. Edebiyatımız Batı taklitçiliğinden kurtulmuş, yeni bir atılımla kendi kişiliğini bulmuş, halk aydın arasındaki emsafe büyük ölçüde kapanmıştır. Bu dönemde sanatçılar, yeni kurulan Cumhuriyet'in, Atatürk ilke ve devrimlerinin yaygınlaşıp benimsenmesinde önemli işlev görmüşlerdir.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, daha önce Milli Edebiyat akımı etkisinde şiirler yazan Beş Hececiler, yine hece ölçüsüyle şiir yazmayı sürdürmüşlerdir. Bu dönemde Beş Hececilerden ayrı özellikleri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler de vardır.

1928'de Yedi Meşaleciler olarak bilinen topluluk ortaya çıkmıştır. Yine bu yıllarda Cahit Sıtkı Tarancı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca önemli şairler olarak göze çarparlar.

Hikaye ve romanda, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Peyami Safa dönemin önce çıkan en önemli yazarlarıdır.

1940'lı yıllarda, II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan görüşlerin etkisiyle Garip Akımı ortaya çıkmıştır. Garipçiler geleneğe karşı çıkmış, ölçü ve uyağı terk etmiş, sıradan insanın yaşamını günlük dille şairanelikten uzak bir tutumla anlatmışlardır.

1960'lı yıllarda, İkinci Yeni adı verilen sanatçıları görüyoruz. Yine 1940 sonrası edebiyatımızda Hisarcılar adlı bir grup oluşmuş; edebiyat ve sanat anlayışlarıyla etkili olmaya çalışmışlardır.

Son yıllarda ise birçok şair ve yazarımız henüz durulup yaygınlaşmamış yeniliklerle çağdaş anlamda eser vermeyi sürdürmektedir.

Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının genel Özellikleri:


1. Edebiyatta İstanbul dışından da konuların seçilmesine paralel olarak İstanbul dışından da pek çok edebiyatçı yetişmiştir.
2. Şiirin geleneksel kalıpları yıkılmış, aruz vezninin yerini milli ölçü olan hece ölçüsü almış, şiirde biçim serbestliği sağlanmıştır.
3. Öykü ve romanda toplumsal gerçekçilik olarak adlandırılabilecek bir anlayış ortaya çıkmıştır.
4. Sanatçılar, Atatürk ilkelerini yaymayı, halkı aydınlatmayı bir görev saymışlardır.
5. Edebiyat eserlerinde yurt güzellikleri, milli sorunlar ve Anadolu halkının yaşam biçimi işlenmiştir.
6. Şiir, roman, hikaye ve tiyatro gibi türler gelişmiş; bu türlerde Batı edebiyatındaki örnekler ölçüsünde başarılı örnekler verilmiştir.
7. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki öteden beri süregelen fark ortadan kalkmış; dilde sadeleşme çabaları sürmüş ve bunda başarılı olunmuştur.
8. Hikaye, roman ve tiyatroda yurt ve köy romanlarına yöneliş başlamış; düzyazıda özellikl Nurullah Ataç'ın öcülük ettiği yeni nesir ve öz Türkçecilik ve devrik cümle anlayışı yaygınlaşmıştır.
9. Bu dönemde Kurtuluş Savaşı'nı konu alan romanlar yazılma devam edilmiştir.
10. Bu dönemde gerek edebi eserler gerek öğretici eserler ilgili her türde ve konuda örnekler verilmişti.


Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında daha önceki yıllardan bu döneme gelen şairlerle karşılaşıyoruz. Bu şairlerin başında, ulusal yazın anlayışını yansıtan Türkçe ve hece ölçüsüyle etkileyici şiir örnekleri veren Beş Hececiler geliyor. Beş Hececilerin dikkati çeken yanları, şiirlerinde Anadolu’ya yönelik olanlar başta olmak üzere, kahramanlık duygularını kamçılayan temalara yer vermeleridir. Ele aldıkları temaları, lirizmin egemen olduğu bir söyleyişle okuyuculara aktaran şairlerin, kendileriyle aynı yıllarda şiirlerini yayımlayanları etkiledikleri gibi, kendilerinden sonrakileri de etkiledikleri göze çarpıyor. En çok Faruk Nafiz’in şiirlerinde görülen lirizm, kimi şiirleriyle Ali Mümtaz Arolat’ta (1897-1967), daha etkili olarak Necip Fazıl Kısakürek’te (1905- 1983) dikkati çekiyor.

Arolat hece ölçüsünü ve dizeleri kısalı uzunlu kullanmada Enis Behiç’in başlattığı biçim değişikliğine yenilerini etkilemiştir. Şair şiirlerini Bir Gemi Yelken Açtı, Hayal İkliminden Dönen Diyar ki adlı iki kitapta toplamıştır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki şiirde Milli edebiyat döneminin şairleri etkilidir. Kurtuluş Savaşının acıları, yeni kurulan devletin sorumlulukları şiirde kendini lirik bir idealizm olarak gösterir.

Şiirde zamana dikkat çekilir, içerik zenginleşirken dış yapı özellikleri yavaş yaşvaş bırakılır. Önce serbest müstezatla bozulan şiir dizesinde kırılmalar çoğalır. Konular toplumsallaştıkça şiir; ölçü, uyak gibi ögelerden kurtulur.

Cumhuriyet döneminin ilk topluluğu Yedi Meşalecilerdir. Amaçları şiiri tek düzelikten kurtarmaktır, fakat Ziya Osman Saba dışındakiler pek başarılı olamamışlardır. Cahit Sıtkı Tarancı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca çok kendilerine özgüdürler.

Cumhuriyet döneminin ikinci topluluğu; Orhan Veli, Oktay Rıfat ile Melih Cevdet Anday'dan oluşan Birinci Yeniler (Garipçiler)dir. Şiirden ölçü, uyak atılır. Şiir diline konuşma dilinin yakınlığı getirilir. Konunun da şairane olması gerekmez, sokaktaki adam şiire girer. Garip etkisi bugünkü şiirimizde bile görülür.

1950'lerden sonra toplumsal konulardan uzaklaşan şairler imgeye ya da alaya yönelirler.

Cumhuriyet döneminin üçüncü topluluğu İkinci Yeniler (Maviciler)dir. Birinci Yeniler karşıt olarak yeniden dış yapıda biçime, konuda seçiciliğe ve anlatımda şairaneliğe yönelirler.

1960'lı yıllarda Nazım Hikmet'in kitaplarının yayınlanmasıyla yeni bir toplumcu şair kuşağı yetişir. Can Yücel şiirin lirizmi içine gülmeceyi sokmayı başarır.

EDEBİ TOPLULUKLAR


YEDİ MEŞALECİLER

1928 yılında ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını da "Yedi Meşale" adlı kitapta toplamışlardır.

Türkiye'de Cumhuriyet döneminde "sanat sanat içindir" deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler'dir. Şiirlerini Yedi Meşale adlı bir kitapta toplayan Muammer Lutfi, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret, Ziya Osman Saba ve Kenan Hulusi Koray adlı gençlerin oluşturduğu bir harekettir. Bunlar eserlerini Meşale adlı bir dergide yayınlıyor ve bunlara Ahmet Haşim de yazılar gönderiyordu. Bu grup artık Ayşe, Fatma edebiyatından bıktıklarını ilan ediyor ve ne olduğu çok da açık seçik belirtilmeyen ancak Servet/-i Fünun ve Fecr-i Ati şiir anlayışlarına yakın duran ve bunların devamı olduğunu gösteren şiirler yazıyorlardı.

Bunlara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde kullanılamaz Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan şiirdir.

Yedi Meşale'nin Mukaddimesi "Bu eser size her türlü müşkülata rağmen yalnız sanat aşkıyla çalışan birkaç gencin bir senelik edebi mahsulünü takdim ediyor" diye başlar.

Mukaddimede gençler kendilerinin de zamanla önemsiz kalacaklarını, buna rağmen taklitçi edebiyattan kurtulmak için vazifeye atıldıklarını belirtirler. Sanat anlayışlarını kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Dünün mızmız ve soluk hisleri ve Ayşe Fatma terennümleri terk edilecek. -Yalnız duygular ifade edilecek. -Şiirin konu ve temaları genişletilecek. -Yıllardır değiştire değiştire, verilen fikir ve konulardan vazgeçilecek. -Şiirde canlılık samimiyet ve yenilik esas olacak. -Gerçek bir sanat eseri meydana getirmek için şiirlerde sanat ve inceliğe dikkat edilecektir.

Bu önsöz, edebi bir tatminsizlik ve mevcut edebiyattan bıkış ile edebiyatın bozulduğu bittiği hakkında, hemen her devirde söylenegelen sözlere bir tepkiden ibarettir. Bu ifadelerin çoğu Abdülhak Hamid ve Recaizade Mahmut Ekrem'in şiirin hiçbir şekilde sınırlandırılmayacağını anlatan yazı ve şiirlerini andırır.

Bu şairler Türk edebiyatından Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati şairlerinin etkisinde kalmışlardır. Bu hareket fazla uzun sürmez. Yedi Meşale'yi çıkaran gençlerin çoğunda şiir faaliyeti bir gençlik hevesi olarak kalır.


Bu topluluğun edebiyat anlayışını şöyle özetleyebiliriz:

1. Sanat, sanat için olmalıdır.

2. Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır.

3. Batılı ilkelerle sanat yapılmalı geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.

4. Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.

5. Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.

6. Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.

7. Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır.

8. Edebiyatımızda kısa süreli bir yankı uyandıran Yedi Meşaleciler, hedeflerine gerçekleştiremeden dağılmışlardır.


Sabri Esad Siyavuşgil (1907-1968)
İlgi çeken ev içi eşya ve tasvirlerinden sonra özellikle çevirileri ve edebiyatı yakından takip eden denemeleriyle edebiyatla olan bağlantısını sürdürdü. Psikoloji profesörü olarak ilmi çalışmalara kendisini verdi Şiirlerini Odalar ve Sofalar adlı kitapta topladı.      

Yaşar Nabi Nayır(1908-1981)
Şiirlerini Kahramanlar ve Onar Mısra adlı kitaplarda topladı ve diğer edebiyat türlerinde eserler verdi. 1933 yılında çıkarmaya başladığı Varlık dergisini ömür boyu devam ettirdi. Bu dergi Türk edebiyatının gelişmesinde, yeni kabiliyetlerin yetişmesinde ve tanıtılmasında önemli rol oynadı. Ayrıca Varlık yayınlarıyla da bir edebiyat kütüphanesi kurdu.

Muammer Lütfi(1903-1947)
Topluluğun dağılmasından sonra bütünüyle edebiyattan koptu.

Vasfi Mahir Kocatürk(1907-1961)
Şiirlerini Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Bizim Türküler, Ergenekon adlı kitaplarda topladı. Asıl çalışmasını edebiyat tarihi ve incelemesine ayırdı.

Cevdet Kudret Solok
Birinci perde adlı kitabında şiirlerini topladı. Roman ve tiyatro türlerinde de eser veren Cevdet Kudret, okul kitapları ve edebiyat tarihimizle. ilgili ciddi eserler yazdı.

Ziya Osman Saba(1910-1957)
Grubun şiire en sadık şahsiyeti oldu. Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak adlı kitaplarında şiirlerini toplayan Ziya Osman Saba hikayeler de yazmıştır. Özellikle ev içi şiirler yazdı ve kendisinden daha kabiliyetli bir başka şaire, Behçet Necatigil'e örnek oldu. Şair yalnızlık duygusunu ve hatıraları şiirlerinde başarıyla dile getirir. Heceyi, duraklarında değişiklik yapmadan kılınır. Serbest şiir örnekleri de vermiştir. Ziya Osman, bütün insanların mutlu olduğu ve herkesin hoşgörü içinde yaşadığı bir dünya özlemiyle yaşar. Bu yönüyle Yunus Emre ve Mevla'na geleneğinin modem çağdaki sesidir.

GARİP AKIMI (I. Yeniciler)


1941 yılından sonra Türk şiirinde görülen ve öncülüğünü Orhan Veli Kanık, M.Cevdet Anday, Oktay Rifat üçlüsünün yaptığı edebiyat akımı. Bu üç şair, şiirde sürüp gitmekte olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe başkaldıran şiirlerini toplayarak Garip adında bir kitap yayımladırlar.

Bu şiirlerdeki yenilikler nelerdi peki ? Bu şairler neye karşı çıkıyor, neyi değiştirmek istiyorlardı? Garipçiler diye adlandırılan bu şairler, yeni bir şiir anlayışı getiriyor, şiirimizin yapısında köklü değişiklikler yapmak istiyorlardı. Onlara göre; şiirden uyak atılmalıydı. Uyağın işlevi, ilkel insanın şiiri aklında tutmasından başka bir şey değildi. Bugünkü insan ilkel olmadığına göre, uyağın işlevi kalmamıştı ve kaldırılmalıydı. Uyakla beraber her türlü söz ve anlam sanatı da bırakılmalıydı. Gerçekte bu sanatların amacı, doğayı değiştirme, nesne ve varlıkları olduğundan başka bir şekilde göstermektir. Bu yol bugüne kadar yüzlerce sanatçı tarafından denenmiş, edebiyata bir şey kazandırmamıştır. Bunun gibi, hece ölçüsü de, aruz ölçüsü de gereksizdir. Ölçüye bağlanma yaratıcılığı engeller. Ayrıca şiir, duygudan çok akla dayanmalı, duygunun yada duyarlılığın ürünü olan şairanelikten arındırılmalıdır. Bu arındırma; müzik ve resim gibi öteki sanatlardan gelen tüm öğeleri de içermelidir. Daha doğrusu, geleneksel şiirin benimsediği her şey, yeni şiirin dışında tutulmalıdır. Şiirde önemli olan anlamdır.

Bu anlamda çoğunluğun tadına varabileceği bir nitelik taşımalıdır. Bugüne değin yalnız varlıklı kesimlere seslenmiş olan şiir, artık çoğunluğa seslenmelidir. Bu bakımdan şiire özgü bir dil yoktur, halkın dilinde ve yaşamında bulunan her sözcük şiire girer. Bu görüşler Garip şiirinin niteliklerini de oluşturmuştur.

Ölçüsüz, uyaksız, söz ve anlam sanatlarından soyunmuş, çıplak, yalın anlatımlı bir şiirdir bu. Dize örgüsü yönünden de değişik bir yapısı vardır. Konusunu sıradan bir insanın yaşamından almıştır. Dili de alışılmış şiir dilinden ayrılıklar gösterir. Örneğin ” nasır, kundura” gibi sözcükler şiire sokulmuştur. Böylece şiirin dili yapaylıktan, kitapsallıktan kurtulmuştur. Şiir bütünüyle duyguya değil, akla dayandırılmış, şairanelikten olabildiğince uzaklaştırılmıştır. Başlangıçta yadırganmıştır bu tutum. Alaya alınmış, tepkiyle karşılanmıştır Garipçilerin şiiri. Ancak bu alay ve tepki giderek azalmış, bu şiirin yandaşları çoğalmıştır. Hececi, halkçı, öz şiirci ve serbestçiler arasından da bu akıma kayanlar çıkmıştır. Öte yandan bu yıllarda şiir yazmaya başlayanların tümü Garip şiirini örneksemişlerdir. Bu örneksemeler arttıkça, kişiliklerin ayrılığını yansıtmayan, kumaşı aynı tezgahta dokunmuş tek tip bir şiir çıkmıştır ortaya. “Şiirsiz şiir” üretmek ortak bir tutuma dönüşmüştür. Bu eğilim 1950'li yıllara kadar sürmüştür. Gerçi Orhan Veli ve diğer arkadaşları şairaneliği yıktıktan, yerleşik beğeniyi sarstıktan sonra kimi şiirlerinde karşı çıktıkları öğelere yeniden dönmüşlerdir. Çünkü girişimlerinin şiiri nasıl bir noktaya ulaştırdıklarının farkına varmışlarıdr. Bu konuyla ilgili olarak Orhan Veli 1949 yılında şunları söylemektedir :

Şiirlerimizin yadırganışı sadece alışılmış kalıpların dışına çıkışımızdan değil, çıkmak isteyişinden, bunda ayrı bir keyif buluşundandı. Gayretimizin nasıl bir sebebe ulaştığını anlayınca biz de yumuşar gibi olduk. Gelgelelim, bu arada şiire girmiş olan bazı şeyler, şiirin öz malı imiş gibi, yerleşti kaldı. Bunlardan biri eski şiirin yüksekten konuşmasına karşılık, şiire sokulan, alelade konuşma; bir de eski şiirin büyük konularının, büyük heyecanlarının yanı başında yer alan, küçük alelade olaylar, küçük alelade insanlardı. İlk niyat hiç bir şeyin şiir dışı kalmamasını sağlamaktı. Ama, bu yeni şiir yavaş yavaş yayılıp bir çok kimse tarafından tutulunca iş değişti. Genç okur yazarlar, hatta bu işle uğraşanlar, sandılar ki şiir yalnız küçük olayların, yalnız alelade bir dille anlatılmasından meydana gelir. Böyle böyle bu basitlik, bu aleladelik şiirin bir tarafı, bir şartı oldu.

Garip şiirinin kolayca tutunuşunda içerdiği kolaylığın büyük payı olmuştur. Ayrıca bu şiir serbestçilerin şiiriyle de, kimi yönleriyle uyuşuyordu. Çünkü, Garipçilerin gerçekleştirmek istediği, şairaneliği yıkma, çalışan geniş yığınların şiirini yaratma, ölçüye bağlanmama, günlük dile yaslanma, doğal ve içten olma, insan ve toplum sorunlarına yönelme başta Nazım Hikmet olmak üzere serbest şiire yönelmiş öteki şairlerinde ardından koştukları özelliklerdi. Buna karşın aralarında kimi ayrılıklarda vardır. Garip şiiri coşku ve söylev havasından uzak bir söyleyişle; üstü kapalı, yergici bir tutumla toplumsal sorunlara eğilirken; Nazım Hikmet ve onun çizgisinden ilerleyenler bunu açıktan, coşkuyla yapmaya girişmişlerdir.

Garip Akımının Başlıca Özellikleri:


1. 1940'ta Garipçiler adıyla çıkan topluluğun ortaya koyduğu bir sanat anlayışıdır.
2. Şiirde her türlü kurala ve belirli kalıplara karşı çıkmışlardır.
3. Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı çıkmışlardır.
4. Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve sanatları kabul etmediler.
5. Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir dil kullandılar.
6. Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları ele aldılar.
7. Konuşma dili ile günlük sıradan konuları işlediler.
8. İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir.
9. Halk deyişlerinden yararlanmışlar, toplumsal yergiye yer vermişlerdir.
10. Garipçiler: Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu’nun oluşturduğu bir topluluklardır.

    HİSARCILAR


Hazırlıklarına 1949 yılı sonlarında, "eski şiirimizden, millî kültür ve edebiyatımızdan kopmadan yeni ve güzel bir şiir sergilemek, o yıllarda şiirimizi çıkmaza sokanlara ve yozlaştıranlara karşı çıkmak ve tavır almak'" parolasıyla başlanan Hisar dergisi, ilk sayısını 16 Mart 1950'de yayımlamıştır.

Yayın hayatını iki dönem halinde sürdüren Hisar dergisi, birinci yayın döneminde (Ocak 1957'ye kadar) 75; ikinci yayın döneminde de (Ocak 1964'ten Aralık 1980'e kadar) 202 olmak üzere toplam 277 sayı çıkmıştır.

Atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla Kültür Bakanlığı'nın dokuz dalda açtığı yarışmalarda, şiir dalında "Kuşlar ve İnsanlar" kitabıyla birincilik ödülünü kazanan Hisar’ın kurucu şairlerinden Mustafa Necati Karaer, derginin çıkış gerekçelerini şöyle anlatır:

Garipçilerin başlattığı şiir akımının "yalana dolmaları" karın doğurmasa bile, şiirden nasibi olanları şiirden ve edebiyattan uzaklaştırıyor ve hareket devam ediyordu. Bu durum karşısında yapılacak tek iş, tek çare, inandığımız yolda bir edebî dergi çıkarmaktı. Öyle bir dergi ki, Türk şiirini yıkmak isteyenlerin karşısına bir kale gibi dikilsin, taklitçiliğe sapma¬dan millî kültürümüzden güç alsın ve "geçmiş'le "gelecek" arasında bir köprü olsun. İşte, kendi inançlarımız ve sanat anlayışımız doğrultusunda bir fikir, sanat ve edebiyat dergisi çı¬karma kararımız, özetle belirtmeye çalıştığım ihtiyaçtan doğmuştur

Hisarcılar, derginin ilk sayısında yayımlanacak bir bildiriyle "neler yapacaklarını açıklamak" yerine, zaman içerisinde "neler yapacaklarını gösterme" nin daha doğru olacağına inanırlar. 26 Aralık 1966'da Ankara Radyosu'nca hazırlanan bir programda derginin sanat anlayışını ve belli başlı ilkelerini ortaya koyan açıklama, derginin kuruluşundan 17 yıl sonra yapılır. Hisar’ın kuruluşunun, sorunlarının, dil anlayışının ve sanat ilkelerinin tanıtıldığı programa dergiyi temsilen Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Sâmanoğlu ve Nevzat Yalçın katılmışlardır.

Toplumcu Gerçekçi, Garip ve ikinci Yeni gibi şiir hareketlerini de açlığı ve sefaleti dile getirdikleri, gençliğin şehevî arzularını kamçıladıkları, amaçlı olarak aile ve diğer toplumsal kurumları hiçe saydıkları iddialarıyla eleştirmişlerdir.

Hisarcılar, Türk şiirinde görülen yenilik hareketlerinde sanatçıların "dil, şekil ve konu" karşısındaki tutumlarını belirleyen iki kutup olduğunu savunurlar : Bu kutuplardan birini, her farklılaşma ve değişmeyi şiirde yenilik sayanlar oluştururken; diğerini de, -tek başına kendilerinin temsil ettiğine inandıkları- bu görüşün aksini iddia edenler oluşturmaktadırlar.

Hisarcılara göre şiir dilinde yenilik; şiiri ölü kelimelerden ve terkiplerden kurtarıp sadeleştirmekle, dili basitliğe düşürmeden yaşayan halk diline göre geliştirmekle mümkündür. Uygarlığın ve kültür seviyesinin bir bakıma ölçüsü olarak gördükleri dili kısırlaştırmamak gerektiğine inanmışlar; ancak, masa başında kelime uydurulmasına da karşı çıkmışlardır. Yabancı dillerden alındığı artık fark edilemeyen ve Türkçe karşılığı olmayan kelimelerin çekinilmeden kullanılması gerektiğini savunmuşlardır.

Bu gruptaki şairler; vezin konusunda bir dayatmaya karşı olmuşlar, şiir olarak kalabildiği müddetçe aruzu da, heceyi de, serbest şekilli şiiri de kabul ettiklerini belirtmişlerdir. Şiirin şekil özellikleri yönüyle, aruzda ve hecede alışılmış kalıpların çerçevesinden kurtulup yeni söyleyişlere ulaşmasını hedefleyen Hisarcılar, muhteva özellikleri yönüyle de, şiirin konusunun sınırlandırılamayacağını, şiir feda edilmemek şartıyla her konunun işlenebileceğini savunmuşlardır. Zira sanatın her şeyden önce bir hürriyet meselesi olduğunu, ancak, dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir zaman mutlak hürriyet rüzgârı esmediğini belirterek, "hürriyet perdesi arkasında oynanan maksatlı oyunlara pabuç bırakmayacaklarını" da her fırsatta dile getirmişlerdir.

Hisarcılar, gecikmeli olarak ilân ettikleri bu ilkelere otuz yıllık yayın hayatı boyunca sıkı sıkıya bağlı kalmışlar ve kendilerini, diğer topluluklara karşı (Toplumcu Gerçekçiler, Birinci Yeniciler, Maviciler, İkinci Yeniciler) Türk şiirini ve dilini koruyan yegâne "kale" olarak görmüşlerdir.

Hisarcıların Başlıca Özellikleri:


1. "Sanatçının dili yaşayan dil olmalıdır". Aksi takdirde, ister eski, ister yeni olsun, ölü kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden ayırır. Türk sanatına ve kültürüne olumlu katkıda bulunamaz.

Bu ilkeyle ilgili olarak Hisarcıların, özellikle Birinci Yeni ve ikinci Yeni sanatçılarına yönelttikleri eleştiriler şöyle sıralanabilir: Ağza alınmayacak kadar kaba ve çirkin kelimeleri bol bol kullanmak, dil akışına uymayan uydurma kelimeleri inatla ve ısrarla kullanmak, büyük harf, küçük harf kurallarına boş vermek, noktalama işaretlerini kaldırmak, cümle tekniğine kulak asmamak.

2. "Sanatçı bağımsız olmalıdır". Zira, onun eseri, siyasî sistemlerin de, ekonomik doktrinlerin de propaganda aracı değildir.

3. "Sanat millî olmalıdır". Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın milletlerarası bir değer kazanması beklenemez.

4. "Sanatta yenilik asıldır". Ne var ki, bu yenilik arayışı eskinin ret ve inkârı şeklinde yorumlanmamalıdır. Dünden kuvvet alarak yarın da kolay kolay eskimeyecek bir yenilik anlayışı ilke edinilmiş; mutlaka serbest şekilli şiir yazmak, şiiri nesre ve hikâyeye yaklaştırmak, heceyi ve aruzu ölü vezinler olarak görmek gibi ısrarcı yaklaşımların doğru olmadığı savunulmuştur.

TOPLUMCU GERÇEKÇİLER


Toplumsal gerçekçilik 20. yüzyılda, gerçekçiliğin Marksist yorumuyla geliştirilen bir sanat kuramıdır. Toplumsal gerçekçilik 1930'lu yıllarda ortaya çıkmış ve ana ilkeleri 1934 yılında Sovyet Yazarlar Birliğinin Birinci Kongresi'nde saptanmıştır.

Toplumsal gerçekçilik sanatın ne olduğu sorusundan çok, ne olması gerektiği somsuna cevap verir. Toplumsal gerçekçiliğe göre sanat da bilim gibi bize bilgi sağlar, dış dünyayı yansıtır. Bilimin soyutlama ile yansıttığı bilgiyi, özü, sanat somutlaştırma yolu ile yansıtır. Sanat eseri gerçeklikteki bütün ayrıntıları almaz, ama somut olarak yansıtacağı gerçekliğin belirleyicilerini yani esas özelliklerini alır. Bunlar gerçek dünyada dağınık durumdayken sanat eserinde arınmış ve yoğunlaştırılmıştır.

Toplumsal gerçekçiliğe göre toplum yüz yıllardan beri değişik aşamalardan geçmiştir. Toplum tarihi determinizm içinde kölelikten, feodalizme, feodalizmden kapitalizme kapitalizmden de sosyalizme doğru kaymıştır. Bu nedenle toplumsal gerçekçilik şu an var olan gerçekliği değil, bunun nereye gittiğini bilmektir. Toplumcu gerçekçi eser de yazarın hayatta gördüğü ve eserinde yansıttığı çelişkilerin nereye varacağını belirten eserdir.

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında toplumsal gerçekçilik anlayışı, Türk Marksist kuramcıların yayın organı olarak kabul edilen "Aydınlık" dergisinde yayımlanan felsefi, sosyal, ekonomik ve tarihi yazılarla sanat ve fikir dünyasında varlığını göstermeye başlamıştır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında toplumsal gerçekçilik anlayışının Türkiye'deki en güçlü sesi olan Nazım Hikmet'le beraber, Dr. Şefik Hüsnü, Sadrettin Celal, Nizamettin Ali gibi isimler de bu dergide Türkiye'nin toplumsal yapısını, edebiyat ve sanat sorunlarını sosyalist bir anlayışla ele alırlar.

Dr. Şefik Hüsnü sanatı "yaratılışta güzel olan herkesin beğendiği" bir olgu olarak kabul eder. Milli edebiyat akımının etkisiyle birçok sanatçının, şairin halk şairi olmak istediğini dile getirdiği bir dönemde Nazım Hikmet "Yeni Sanat", "Ayağa Kalkın Efendiler", "Aydınlıkçılar" gibi şiirlerinde işçilerin ve emekçilerin şairi olmak istediğini anlatır.

Nazım Hikmet sanatın işlevinin halk yönünde mi sanat yönünde mi olması gerektiği konusunda, "Her Ay" dergisinde" Ben kendi sosyal sınıfı muhitimle tezat halinde değilim. Bundan dolayı da sanat sanat için değil diyorum. Bence sanat sanat için demek sanatın kadrini azaltmak demek değildir. Bilakis sanatı cemiyet içinde aktif bir müessese olarak anlamak, sanatkarı insan ruhunun mühendisi olarak görmek demektir."biçiminde bir görüş belirtir.

Ali Rıza takma adıyla yazan Reşat Fuat BARANER de halkçı bir edebiyatın tamamen basit ve sanattan yoksun bir şekilde işlenmesinin doğru olmadığını, halkçı bir edebiyatın yüksek ve sanatkarane tekniği ile de halkta bir sanat zevki meydana getirmesi gerektiğini iddia eder.

Türkiye İkinci Dünya Savaşı'na girmemiş olmasına rağmen, savaş, toplum yaşayışını büyük ölçüde etkilemiştir. Gerek bu etki, gerekse toplumcu düşünüşün dergiler aracılığıyla yaygınlık kazanması Garip hareketi dışında yeni bir şiirin gelişmesine yol açtı. 1940 kuşağı ve sonrasındaki Türk şiirinin toplumsal gerçekçileri ya da toplumcu şairleri diyebileceğimiz bu sanatçıların başlıcaları şunlardır: Rıfat Ilgaz, Enver Gökçe, Ömer Faruk Toprak, Mehmet Kemal, Arif Damar, Ahmet Arif, Attila İlhan, Ataol Behramoğlu.

TOPLUMCU GERÇEKÇİ ŞİİR ÖRNEĞİ

‘Kerem Gibi’ şiirinde;

Ben diyorum ki ona:

-- Kül olayım
              Kerem
                     gibi
                       yana
                          yana

Ben yanmasam
           sen yanmasan
                    biz yanmasak,
                nasıl
                   çıkar
                     karan-
                            -lıklar
                     aydın-
                            -lığa.

Hava toprak gibi gebe.


Şeklinde devam eden şiirde kendi sesinden dinledikten sonra şiirde kesme işaretleriyle ayırmış olduğu yerleri yavaş ve vurgulayarak okuduğunu görüyoruz. Ayrıca tekrar eden kelimelerde vurguyu güçlendirerek okur. Bu durum bize şiirdeki mesajı daha açık verir. ‘Yana yana’ kelimelerini vurgulayarak okur. Burada kelimelere yüklenen anlamların farklılığı belirginleşir. Şiirin devamında gelen Aydınlıkların karanlığa çıkış yolu için kendini feda etmek gibi bir fedakârlığı vurgulayarak söylemesi içerik ve üslubu, biçimle ustaca birleştirdiğinin bir göstergesidir.

MAVİCİLER


Attila İlhan tarafından 1925 yılında çıkarılmaya başlanan Mavi Dergisi'nin etrafında toplanan ve bu dergide eserlerini yayımlayan edebiyatçıların oluşturduğu edebi topluluktur.
Bu topluluğun hedefinde Garip Akımı ve Orhan Veli vardır. Garipçilerin savunduğu birçok görüşe karşı çıkmışlardır. Özellikle şiirin açık olması gerektiği anlayışı Maviciler tarafından tamamen reddedilmişti. Onları şiirn bütünüyle açık olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düzyazıdan ayıran önemli bir faktör olduğu görüşündedirler.
Bu görüşler etrafında birleşen Maviciler, Mavi Dergisi'nin 1956 yılında son sayısını yayınlamasıyla dağılmışlardır.
Maviciler şunlardır:
Attila İlhan
Ferit Edgü
Orhan Duru


İKİNCİ YENİCİLER

Öncüleri Oktay Rifat, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, Tevfik Akdağ, Yılmaz Gruda gibi şairlerdir. Harekete İkinci Yeni adını Muzaffer Erdost takar. Gerçi yanlış bir adlandırmadır bu. Çünkü, şiirimizin Tanzimat'tan beri geçirdiği yenilik olayları göz önünde tutulursa, İkinci Yeni'ye ancak sekizinci yeni demek uygun düşer; ama , İkinci Yeni bir yönüyle Garip Akımına - Birinci Yeni'ye -tepki olarak doğduğu ve sık sık tekrarlandığı için bu ad yerleşir. Gerçekten de İkinci Yeni, artık işlevini yitirdiğini bildirerek, Birinci Yeni'ye baş kaldırır. Orhan Veli ve arkadaşlarının 1940'lardan beri sürdürdükleri akıma çoğunlukla karşıt bir yol tutar.
Bu tutumun belli başlı özellikleri şöyle sıralanabilir:
1. İmgeye kapıları yeniden ve sonuna kadar açmak
2. Edebi sanatlara özgürlük tanımak
3. Basitlik , sadelik ve aleladelikten ayrılmak.
4. Konuşma diline sırt çevirmek
5. Halkın hayatından ve kültüründen uzaklaşmak , folkloru şiire düşman bellemek
6. Şehirli adam tipi çizmeye boş vermek
7. Nükte , şaşırtma ve tekerlemeden kaçmak
8. Şiiri ustan ve anlamdan kaydırmak
9. Duyguya ve çağrışıma yaslanmak
10. Konuyu , hikayeyi , olayı atmak
11. Fakir çoğunluğa değil , aydın azınlığa seslenmek
Bu özellikler Garip Akımının başlangıçta koyduğu biçimsel ilkeleri ve sonradan oluşturduğu içeriksel eğilimleri ortadan kaldırmaya yönelen bir hareketin belirtileridir. İkinci Yeni'yi baştanbaşa Birinci Yeni'ye karşıt sanmak doğru olmaz. Çünkü ayrılıklar dışında bazı yakınlıklar da vardır. Örneğin, Garip Akımı gibi İkinci Yeni de Türk şiiri geleneğiyle bağını koparır. Garipçiler vezniyle, kafiyesiyle, kitaplardan öğrenilmiş çeşitli sanatlarıyla bütün bir geleneğe savaş açmışlardı; gerçi ikinci yeniciler böyle bir savaşa kalkışmazlar ama gelenekle bir ilişki de kurmazlar. Bunun yanı sıra Garip Akımı gibi İkinci Yeni de mısracı şiire karşı çıkar. Garip Akımı gibi ikinci yeni de gözünü Batıya çevirir; modern şairlere - özellikle de gerçeküstücülere- ilgi gösterir. Garip Akımı gibi İkinci Yeni de ideolojik bağlanmaya yanaşmaz. Toplum sorunları ve yurt gerçekleriyle ilgilenmez. ''Salt şiire , arı şiire''varmaya çalışır. Bu yüzden de Nazım Hikmet'in başlattığı ve onun yolundan giden diğer şairlerin sürdürdüğü Toplumsal Gerçekçi akıma uzak durur.

ŞEHRAZAT
Sen gecenin gündüzün dışında
Sen kalbin atışında kanın akışında
Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında
Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın

Sen bir rüya geceleyin gündüzün
Sen bir yağmur ince hazin
Sen şarkılarca büyük hüzün
Sen yolunu kaybeden yolcuların üstüne
Bir ömür boyu yağan bir ömür boyu karşın

Sen merhamet sen rüzgar sen tiril tiril kadın
Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın
Sen başını çeviren cellatbaşının günü
Sen öyle ki sen diye diye seni anlıyamayız
Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat
Sen sevgili sen can sen yarsın
Yazar : SEZAİ KARAKOÇ

Şiir Özellikleri
  • Şiirin anlamı kapalıdır.
  • imgeye ağırlık verilmiştir.
  • Soyutlamalar yapılmıştır.
  • Çağrışımsal bir dil kullanılmıştır.
  • İnsan her zaman ve zeminde değerlidir.
  • Konuşma dilinden uzaklaşılmıştır.

İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir (1960 – 1980)

1960 kuşağı şairleri, 1961 anayasasının sağladığı özgürlükle birlikte, Nazım Hikmet’in kitaplarının yayımlanmasının serbestleştiği, siyasal ve güncel dergilerin yoğun olarak okunduğu ve gündemi belirlediği bir ortamın etkisindedirler.
“Yeni Gerçek”, “And”, “Halkın Dostları”, “Militan” gibi dergiler etrafında toplanan şairler, şiir anlayışlarını ve ideolojilerini bu dergilerde açıklamaya çalışmışlardır.
Marksist felsefeyi benimseyen toplumcu gerçekçi şairler, daha çok sosyal ve güncel politikayı konu edinmişler, halkın ve işçi sınıfının sorunlarını politik bir bakışla ortaya koymaya çalışan şiirler yazmışlardır.
Önemli temsilcileri Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Özkan Mert, Refik Durbaş ve Nihat Behram’dır.
İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirin Özellikleri:
  • Umut ve yarına inanç, direnme ve isyan konuları şiire hâkimdir.
  • Şairler, toplumun sözcüleri gibi şiirler yazmışlardır.
  • İkinci Yeni Şiiri, kapalı bir özellik gösterirken; İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir açık anlatımıyla dikkat çeker.
  • Biçimden çok içeriğe önem vermişler, toplumsal mesajları etkili kılmak için slogan üslubundan yararlanmışlardır.
  • İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiiri savunan şairlerde; 1940 toplumcuları ve Nazım Hikmet, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif gibi şairler arasında şiire toplumsal bir işlev yükleme bakımından ortaklık vardır.
İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirin Önemli Şairleri
1. ATAOL BEHRAMOĞLU (1942 – …)
  • İsmet Özel’le “Halkın Dostları”, Nihat Behram’la “Militan” dergilerini çıkarmış ve bu dergilerin yöneticiliğini yapmıştır.
  • İkinci Yeni etkisini taşıyan ilk dönem şiirlerinden sonra, 1970’li yıllarda işçi sınıfının, siyasal mücadele içerisinde bulunan insanların sıkıntılarını, duygularını ve umutlarını anlatmıştır.
  • “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir.
  • Şiirlerini günlük konuşma diliyle, yalın ve açık bir anlatımla yazmıştır.
  • Eserleri:
  • Şiir: Bir Ermeni General, Bir Gün Mutlaka, Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri, Kuşatmada, Mustafa Suphi Destanı, Dörtlükler, Ne Yağmur… Ne Şiirler…
2. İSMET ÖZEL (1944 – …)
  • İkinci Yeni esintisiyle başlayan şiir serüveninde, 1960 ve1970’li yıllarda, toplumcu şiirin unutulmaz şiirlerini yazmıştır.
  • Modern şiirin İkinci Yeni ile elde ettiği kazanımlara yeni bir açılım getirmiştir.
  • 1974’ten sonra İslami, mistik bir yöneliş içinde olmuştur.
  • Eserleri:
  • Şiir: Geceleyin Bir Koşu, Evet İsyan, Cinayetler Kitabı, Cellâdıma Gülümserken, Erbain.
3. SÜREYYA BERFE (1943 – …)
  • İlk şiirlerinde İkinci Yeni akımının izleri görülür.
  • 1966’dan sonra halk geleneğinden beslenen yeni bir şiir dili kurmanın olanaklarını aramış, toplumsal ve halkçı bir yönelim gösteren şiirler yazmıştır.
  • Eserleri:
  • Şiir: Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun Dışında, Ruhumun, Nabiga.
ÖRNEK ŞİİR:

BEYAZ, İPEK GİBİ YAĞDI KAR
İstedim ki
Daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki
Beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık
Bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek
Ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak
Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım
Özgür
Güzel
Düşünceli.
Anlatalım
Düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca
Bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.
Yağsın.
Dünya daha güzel olacak
İnanıyorum buna.
Bir insan kalbinin güzelliğine
Çocukluğuna
Sonsuz cesaretine, olanaklılığına
İnandığım kadar.

Ataol Behramoğlu

Açıklama: Şair bu şiirinde yarına inancını ve umudunu dile getirmiştir. Bunu yaparken evrensel ifadelere başvurmuştur. (Sevinç egemen olsun.., İnsanca bir kaygı…,Yaşayalım özgür, düşünceli…,) Şiirde biçimsel bir kaygı bulunmamaktadır. Şiirde ön plana çıkan içeriktir. Ayrıca şair slogan özelliği taşıyan ifadeler kullanarak geniş kitlelere hitap eden bir üslup kullanmıştır.
Serbest ölçüde yazılması, kafiye ve redif gibi ahenk unsurlarının önemsenmemesi gibi biçimsel özelliklere sahip olması, bu dönem şiirlerine has bir özelliktir.

1980 SONRASI TÜRK ŞİİRİ

1980 sonrasında yazılan şiir, bazı edebiyat çevrelerinde kayıp dönem olarak adlandırılmaktadır. 2000′li yıllara değin süren sessizlik ve şiirdeki hareketsizlik, birçok kesimi bu dönem edebiyatını yok saymaya itmiştir.
Bu dönemde Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Seyhan Erözçelik, Lale Müldür, Ahmet Erhan ve Küçük İskender gibi şairler şiirin hareketliliğini sağlamışlardır.
İkinci Yeni sonrasında 1980’e kadar şiiri toplumcu bir bakışla kavrayan şairlerin anlayışı, 1980 darbesiyle yerini özellikle 1970’lerin toplumculuğunu ön plana alan şiire karşı duran 1980 kuşağı şairlerine bırakmıştır.
1980 sonrası şairleri; şiirde geleneksel birikimin önemini vurgulamışlar ve Halk, Divan, İkinci Yeni ve saf şiir gibi ayrımlara girmeden en yeniden en eskiye kadar Türk şairlerini dikkatle okumayı savunmuşlardır. 
1980 Sonrası Şiirin Özellikleri:
  • Bu dönem şairleri birlikte dergiler çıkarmışlardır.
  • 1980 şairleri için ortak bir anlayıştan çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir anlayışlarından söz edilebilir.
  • Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Şiiratı ve Sombahar gibi dergiler bu dönemde etkilidir.
  • İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirde olduğu gibi ideolojiyi şiirlerinde öncelikli bir öğe olarak görmemişlerdir.
  • Düz yazıya yaklaşan bir üslupla, anlatmaya imkan veren temaları da şiirlerinde işlemişlerdir.
  • İmge anlayışlarında uzak çağrışımlara önem vermeleri bakımından İkinci Yeni’yle yakınlıkları vardır.
1980 Sonrası Şiirin Önemli Temsilcileri
1. HAYDAR ERGÜLEN (1956 – …)
  • Üç Çiçek dergisini çıkarmış, Şiiratı dergisinde emeği geçmiştir.
  • Aşk, kardeşlik, yaşantılar, çocukluk gibi konuları çoğunlukla imgeli ve mecazlı bir dille işlemiştir.
  • Alevi-Bektaşi şiir geleneğiyle birlikte Cemal Süreya ve Behçet Necatigil ile yakınlıklar kurmuştur.
  • Eserleri:
  • Şiir: Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi, Kabareden Emekli Bir Kızkardeş, 40 Şiir Ve Bir.
2. HÜSEYİN ATLANSOY (1962 – …)
  • Mistik metafizikçi yönü ağır basan bir şairdir.
  • Metropol hayatını ve ilişkilerdeki hızlı değişimi, konuşma dilinin imkânlarından yararlanarak ironik bir biçimde işlemiştir.
  • Eserleri:
  • Şiir: İntihar İlacı, Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Su Burcu.


Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri

Cumhuriyet’le birlikte halk kültürüne büyük önem verilmiş, halk müziği ve dili araştırmaları bilimsel bir kimlik kazanmıştır. Cumhuriyet döneminde de halkın duygu ve düşüncelerinin her zaman tercümanı olan halk şiiri örnekleri verilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi Halk Şiirinin Özellikleri:
  • Halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmeye devam etmişlerdir.
  • Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneğinin takipçisidirler.
  • Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. (Abdurrahim Karakoç gibi)
  • Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir.
  • 19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir.
  • Divan şiiri etkisi ve Arapça-Farsça sözcüklerin kullanımı bu dönemde oldukça azalmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Halk Şiirinin Önemli Temsilcileri:
1. ÂŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU (1894 – 1973)
  • Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğan şair, gözlerini küçük yaşlarda kaybetmiş ve öğrenim görememiştir.
  • Şiirlerinde vatan, toprak sevgisi ve aşkı işlemiştir.
  • Ahmet Kutsi Tecer tarafından keşfedilmiş, şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
  • “Kara Toprak”, “Uzun İnce Bir Yoldayım” gibi şiirleriyle oldukça sevilmiştir.
  • Eseri:
  • Şiir: Dostlar Beni Hatırlasın
2. ABDURRAHİM KARAKOÇ (1932 – …)
  • Saz çalmamakla birlikte şiirlerini halk şiiri gelenekleri doğrultusunda yazmıştır.
  • Politik taşlamalarıyla tanınan şair, “Mihriban” adlı şiiriyle geniş kesimler tarafından sevilmiştir.
  • Eserleri:
  • Şiir: Hasan’a Mektuplar, Haber Bülteni, Kan Yazısı, Vur Emri, Beşinci Mevsim
3. ÂŞIK MAHSUNİ ŞERİF (1940 – 2002)
  • Halkın sıkıntılarını toplumcu bir bakış açısıyla anlatmış, güncel siyaseti konu alan politik şiirler ve taşlamalar yazmıştır.
  • Şiirlerini saz eşliğinde söylemiştir.
  • Eserleri:
  • Şiir: İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım, Bu Mezarda Bir Garip Var, Dom Dom Kurşunu, Yuh Yuh, Bizden Geriler
4. ÂŞIK MURAT ÇOBANOĞLU (1940 – 2005)
  • Âşıklık geleneğinin bir parçası olan türkülü hikayeler anlatma konusunda oldukça başarılıdır.
  • Kendi türkülerinin yanında usta malı türküleri de genç kuşaklara aktarmıştır.
  • Eserleri:
  • Şiir: Cumhuriyet Destanı, Öğretmen, Dertli Bülbül, Neyine Güvenemem Yalan Dünyanın, Yaradan
5. ÂŞIK ŞEREF TAŞLIOVA (1938 – …)
  • Günümüz saz şiirinin önde gelen temsilcilerindendir.
  • Şiirlerinde aşk, hasret, tabiat ve sosyal konuları işlemiştir.
  • Eserleri:
  • Şiir: Ben Bir Şeyda Bülbül, Güzel Görünür, Gönül Bahçesi
6. ÂŞIK FEYMANİ (1942 – …)
  • Şiirlerinde tasavvufi deyişlere yer veren şair, atışma alanında büyük başarı göstermiştir.
  • Çukurovalı âşıklar arasında büyük saygınlığı vardır.
  • Eserleri:
  • Şiir: Ahu Gözlüm, Barışmam, Anadolum, Mevlana, Elveda, Bugün Bayramdır

 

 

Son Dakika

Yararlı Linkler

Siteadi.com Siteadi.com Siteadi.com Siteadi.com
Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More